architect. scientist. academician.
Sunday, February 28, 2010
MEKANOKU: Mekan Okuma ve Tasarım Atölyesi - Fener Balat
YTÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Üyeleri, Arş. Gör. Emine Köseoğlu, Doç. Dr. Deniz Erinsel Önder, Arş. Gör. Selin Yıldız ile YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü lisans öğrencisi ve ŞBP Bölümü Öğrenci Temsilcisi Zeynep Sinem Konca tarafından yürütülen MEKANOKU: Mekân Okuma ve Tasarım Atölyesi – Fener Balat, Mimarlık ve Planlama öğrencilerinin mekâna bakışında, mekânı okuyuşunda ve algılayışındaki farklılıkları ve benzerlikleri Fener - Balat özelinde ortaya çıkarmayı amaçlamıştır.
YTÜ-ICUS (Uluslararası Kentsel Araştırmalar Merkezi) bünyesinde kurgulanan atölye, 19–21 Şubat 2010 tarihleri arasında gerçekleşti.
Atölyenin ilk gününde, 19 Şubat 2010 Cuma günü, YTÜ Mimarlık Fakültesi Alpay Aşkun Salonu’nda verilen seminerlere, Yıldız Teknik Üniversitesi başta olmak üzere, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi gibi kurumlardan, yaklaşık 60 Mimarlık ve Planlama öğrencisi katıldı. Saat 15.00’te başlayan seminerler dizisinde, ilk olarak YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Nilgün Erkan, algılama, algılamayı etkileyen faktörler, Gestalt teorisi, zihinsel haritalar gibi konularla ilgili bir sunum yaptı. Ardından, YTÜ Mimarlık Bölümü’nden Arş. Gör. Selin Yıldız, kentsel imaj öğeleri, imaj haritaları, kent boşlukları ve mekânlarına ilişkin teorileri anlatan sunumuyla katkıda bulundu. Son olarak, YTÜ Mimarlık Bölümü’nden Arş. Gör. Emine Köseoğlu, işaret öğeleri, mekânı okumak ve mekânın okunabilirliği konularına ilişkin sunumunu gerçekleştirdi.
20 Şubat 2010 Cumartesi günü, yine çeşitli üniversitelerden yaklaşık 35 Mimarlık ve Planlama öğrencisi, sabah saatlerinde Fener-Balat’ta atölye yürütücüleri ile buluştular. Yürütücüler tarafından belirlenen rotada gözlemlerde bulunmak üzere, 1,5 saatliğine, ellerinde hiçbir yardımcı araç (harita, kâğıt, kalem) olmadan alana dağıldılar. 1,5 saatin sonunda, gözlemde bulundukları rotanın bilişsel haritasını bireysel olarak çizmek üzere buluşma noktasında toplandılar. Öğleden sonra, bu kez, ellerinde haritalar ve çizim araçlarıyla, yine gözlemde bulunmak ve gözlemde bulunurken, sınırları tam olarak belirtilmemiş olan alanın imaj haritasını çizmek üzere 2 saatliğine alana dağıldılar. 2 saatin sonunda çizilmiş olan imaj haritaları yürütücüler tarafından toplandı.
21 Şubat 2010 Pazar günü, saat 10.00’da, 19 Mimarlık ve Planlama öğrencisi ile YTÜ Mimarlık Fakültesi’nde buluşuldu. Öğrencilerden, yaklaşık 2 saat içinde, bireysel olarak, akıllarında kalmış olan olgu ve kavramlara odaklanmaları ve söz konusu olgu ve kavramları listelemeleri istendi. 2 saatin sonunda her bir öğrenci kişisel sunumunu yaptı ve sunduğu olgu ve kavramlar üzerine tartışmalar yapıldı. Sonrasında, öğrenciler her grupta 1 Planlama öğrencisi bulunacak şekilde 5 ayrı tasarım grubu oluşturdular ve öğleden sonra her grup seçtiği kavram ve olguları serbest teknikle işleyip, söz konusu kavram ve olguları, alan için potansiyellere ya da problemlere dönüştürüp tasarım önerileri gerçekleştirdiler. Saat 18.30’da her grup çalışmalarına ilişkin sunumunu gerçekleştirdi.
Bu atölye, öğrencilere, mekâna bakma ve okuma yolunda olası yöntemlerden birini sunarken, Planlama ve Mimarlık öğrencilerine, mekânı oluşturan olgu ve kavramları beraber yorumlama ve birlikte tasarım yapma olanağı sağlaması açısından verimli ve motive edici bir ortam oluşturmuştur.
Tasarım Grupları
Grup 1:A. Kevser İsmailoğlu
Başak Sökmen
Derya Üveysuna
Onur Emre Kaya
Grup 2:
H. Kübra Menderes
İrem Yılmaz
Pınar Gözek
Grup 3:Ebru Durmaz
Gamze Altın
Saadet Gündoğdu
Şeyma Kaçar
Grup 4:
Buse Erşakar
Demet Burçin Gezgin
Gözde Saygılı
Özge Öz
Grup 5:Duygu Yıldız
Hande Tan
Mihriban Toprak
Uğur Eren Yasak
Labels:
algılama,
atölye,
Balat,
Fener,
kentsel imaj öğeleri,
Kevin Lynch,
MEKANOKU,
mekansal algılama
Atölye: d[evrilen gerçeklik
kayıtdışı 03 // atölye: d[evrilen gerçeklik
08-13 Şubat 2010,
YTÜ Mimarlık Fakültesi, Beşiktaş, İstanbul.
---------------------------------
Atölye Yürütücüleri:
Emine Köseoğlu
Yüksek Mimar, Araştırma Görevlisi, Doktora öğrencisi. Araştırma alanları arasında, çevresel psikoloji, mekânsal okunabilirlik, kültür-mekân ilişkileri yer almaktadır.
Öze Uluengin
Yüksek Mimar (YTÜ), Araştırma Görevlisi (YTÜ), Doktora öğrencisi. Mimarlık kuramları, küreselleşme, dönüşüm ve kamusal mekân araştırma konuları arasındadır.
Katılımcılar:
Burcu Parlak
Dilara Sezgin
Emrah Üstdağ
Esra Koyun
Pınar Gözek
---------------------------------
Atölyenin içeriğiyle ilgili bilgi:
…Yolda gelirken bir çiçekçiye uğrayarak, ceketimin iliğine takmak üzere çok hoş bir kırmızı gül almıştım. Bunu çıkartarak ona uzattım. Gülü, sanki kendisine çiçek verilmiş bir kimse gibi değil de, kendisine bir bitki verilmiş botanikçi veya bir morfolog gibi eline aldı.
“Altı inç uzunluğunda, yeşil uzun bir bağlantısı ile birlikte, iç içe geçmiş kırmızı bir fon.” diye yorumladı.
“Evet, Dr. P. bunun ne olduğunu düşünüyorsunuz?” diye ona cesaret vererek sordum.
“Söylemesi zor.” dedi. Kafası karışmış görünüyordu. “Botanik cisimlerin basit simetrisinden uzak olmasına rağmen kendine ait üst düzeyde bir simetrisi olabilir… Bunun bir bitki türü veya bir çiçek olabileceğini düşünüyorum.”
“Olabilir mi?” diye sormaya devam ettim.
“Olabilir.” diye yanıtladı.
“Koklayın bir bakalım,” deyince, sanki ondan üst düzeyde bir simetriyi koklamasını istemişim gibi şaşkın şaşkın baktı ama dediğimi yaptı ve aniden hayata döndü.“Çok güzel gül tomurcuğu ve mükemmel bir koku.”...
Oliver Sacks, 2007, Karısını Şapka Sanan Adam, YKY, İstanbul, s.31-32.
Sacks, Dr. P.’deki nörolojik rahatsızlığa teşhisini ‛soyut tavır’ olarak koyuyor. “Ondaki anlamsız soyut tavır, kimlik ve kimlikle ilgili özelliklerin algılanmasına ve muhakeme edebilme yeteneğini kullanmasına engel oluyordu. Anlamsızdı diyorum çünkü bu tavır, herhangi bir duygusu ile bağlantılı değildi.”
Görme, aslında gözümüzle algılama anlamına gelir. Gözün yapısal işlevini anlatan klasik anlamından çok daha fazlasını içerir. Çünkü algılama, salt duyusal bir beden işlevinden çok daha fazlası olan ve muhakeme ile yoruma dayanan kişisel / farkındalıksal bir davranışa işaret eder. O yüzden ‘görme’ denilen şey, asla ‘soyut tavır’a eşit değildir. Soyut tavır, nesnelerin ilişkisel / kişisel olmayan analitik betimlemesidir. Biz dünyaya böyle bakmayız. Bu nedenle, şunu rahatlıkla iddia edebiliriz: Dünya bizim düşündüğümüz kadar net bir yer değil.
Çevreyi görsel olarak algılayışımızda özduyum (Sacks, 2007, s.60) hâkimdir. Özel bir çaba sarf etmediğimiz, bir zorunluluktan / gereklilikten dolayı dikkat kesilmediğimiz sürece, çevremizdeki sahneler birer belirsizlik / sis bulutu içinde akar giderler. Gerçeklik hissini veren çevrenin net olması değildir o yüzden. Çevre/dünya, bizim yaşadığımız şekliyle kimi zaman, tam bir bulanıklık, siliklik, belirsizlik kümesidir ve kirli, karanlık, sönük, silik, seçilmeye çalışılan imgeler / nesneler zincirinden oluşur. Sınırları, hatları yoktur nesnelerin ya da parçaların… Birbiri içine geçmişlerdir; ilişkiseldirler, dokusaldırlar, geçişseldirler… Bir parmağın bir yüzey üzerinde dolanıp yüzeyi tanımaya çalışması gibi, göz usulca kayar imge üzerinde… Ancak hiçbir zaman detaylar çok iyi ayırt edilemez. Tıpkı dokunarak tanımaya çalışan bir el gibi.
Çevreye ilişkin imgeler, detaylar yok edilerek, belirsizleştirilerek, silikleştirilerek vb., ilişkilerin ortaya çıkarıldığı, kişiselleştirildiği; böylece görme duyusuna değil, görme algısına, görme algısının gözle dokunarak ulaşılabildiği bir noktaya taşınabilir mi? Sonunda, imgeler, üreten öznenin yüklediği ‘tek anlam’ı yansıtan şeyler olmak yerine; her deneyimle beraber yeniden üretilen / oluşturulan ve çoğaltılan nesnelere dönüşebilir mi? Görerek dokunabileceğimiz imgeleri nasıl üretiriz?
08-13 Şubat 2010,
YTÜ Mimarlık Fakültesi, Beşiktaş, İstanbul.
---------------------------------
Atölye Yürütücüleri:
Emine Köseoğlu
Yüksek Mimar, Araştırma Görevlisi, Doktora öğrencisi. Araştırma alanları arasında, çevresel psikoloji, mekânsal okunabilirlik, kültür-mekân ilişkileri yer almaktadır.
Öze Uluengin
Yüksek Mimar (YTÜ), Araştırma Görevlisi (YTÜ), Doktora öğrencisi. Mimarlık kuramları, küreselleşme, dönüşüm ve kamusal mekân araştırma konuları arasındadır.
Katılımcılar:
Burcu Parlak
Dilara Sezgin
Emrah Üstdağ
Esra Koyun
Pınar Gözek
---------------------------------
Atölyenin içeriğiyle ilgili bilgi:
…Yolda gelirken bir çiçekçiye uğrayarak, ceketimin iliğine takmak üzere çok hoş bir kırmızı gül almıştım. Bunu çıkartarak ona uzattım. Gülü, sanki kendisine çiçek verilmiş bir kimse gibi değil de, kendisine bir bitki verilmiş botanikçi veya bir morfolog gibi eline aldı.
“Altı inç uzunluğunda, yeşil uzun bir bağlantısı ile birlikte, iç içe geçmiş kırmızı bir fon.” diye yorumladı.
“Evet, Dr. P. bunun ne olduğunu düşünüyorsunuz?” diye ona cesaret vererek sordum.
“Söylemesi zor.” dedi. Kafası karışmış görünüyordu. “Botanik cisimlerin basit simetrisinden uzak olmasına rağmen kendine ait üst düzeyde bir simetrisi olabilir… Bunun bir bitki türü veya bir çiçek olabileceğini düşünüyorum.”
“Olabilir mi?” diye sormaya devam ettim.
“Olabilir.” diye yanıtladı.
“Koklayın bir bakalım,” deyince, sanki ondan üst düzeyde bir simetriyi koklamasını istemişim gibi şaşkın şaşkın baktı ama dediğimi yaptı ve aniden hayata döndü.“Çok güzel gül tomurcuğu ve mükemmel bir koku.”...
Oliver Sacks, 2007, Karısını Şapka Sanan Adam, YKY, İstanbul, s.31-32.
Sacks, Dr. P.’deki nörolojik rahatsızlığa teşhisini ‛soyut tavır’ olarak koyuyor. “Ondaki anlamsız soyut tavır, kimlik ve kimlikle ilgili özelliklerin algılanmasına ve muhakeme edebilme yeteneğini kullanmasına engel oluyordu. Anlamsızdı diyorum çünkü bu tavır, herhangi bir duygusu ile bağlantılı değildi.”
Görme, aslında gözümüzle algılama anlamına gelir. Gözün yapısal işlevini anlatan klasik anlamından çok daha fazlasını içerir. Çünkü algılama, salt duyusal bir beden işlevinden çok daha fazlası olan ve muhakeme ile yoruma dayanan kişisel / farkındalıksal bir davranışa işaret eder. O yüzden ‘görme’ denilen şey, asla ‘soyut tavır’a eşit değildir. Soyut tavır, nesnelerin ilişkisel / kişisel olmayan analitik betimlemesidir. Biz dünyaya böyle bakmayız. Bu nedenle, şunu rahatlıkla iddia edebiliriz: Dünya bizim düşündüğümüz kadar net bir yer değil.
Çevreyi görsel olarak algılayışımızda özduyum (Sacks, 2007, s.60) hâkimdir. Özel bir çaba sarf etmediğimiz, bir zorunluluktan / gereklilikten dolayı dikkat kesilmediğimiz sürece, çevremizdeki sahneler birer belirsizlik / sis bulutu içinde akar giderler. Gerçeklik hissini veren çevrenin net olması değildir o yüzden. Çevre/dünya, bizim yaşadığımız şekliyle kimi zaman, tam bir bulanıklık, siliklik, belirsizlik kümesidir ve kirli, karanlık, sönük, silik, seçilmeye çalışılan imgeler / nesneler zincirinden oluşur. Sınırları, hatları yoktur nesnelerin ya da parçaların… Birbiri içine geçmişlerdir; ilişkiseldirler, dokusaldırlar, geçişseldirler… Bir parmağın bir yüzey üzerinde dolanıp yüzeyi tanımaya çalışması gibi, göz usulca kayar imge üzerinde… Ancak hiçbir zaman detaylar çok iyi ayırt edilemez. Tıpkı dokunarak tanımaya çalışan bir el gibi.
Çevreye ilişkin imgeler, detaylar yok edilerek, belirsizleştirilerek, silikleştirilerek vb., ilişkilerin ortaya çıkarıldığı, kişiselleştirildiği; böylece görme duyusuna değil, görme algısına, görme algısının gözle dokunarak ulaşılabildiği bir noktaya taşınabilir mi? Sonunda, imgeler, üreten öznenin yüklediği ‘tek anlam’ı yansıtan şeyler olmak yerine; her deneyimle beraber yeniden üretilen / oluşturulan ve çoğaltılan nesnelere dönüşebilir mi? Görerek dokunabileceğimiz imgeleri nasıl üretiriz?
Labels:
atölye,
belirsiz,
d[evrilen gerçeklik,
felsefe,
fotoğraf,
gerçek,
imge,
kavram,
Kayıtdışı Tasarım Haftası,
nesne bilgisi,
psikoloji
Subscribe to:
Posts (Atom)